İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet, fetihten sonra şehrin imarı ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. Bir cami inşaatında kullanılmak üzere de iki adet mermer sütununu Atik Sinan (Khristodoulos) isimli Rum mimara teslim etmiş ve emir vereceği zamanı beklemesini söylemiştir.
Fetihten yaklaşık 10 yıl kadar sonra Fatih, Mimar Atik Sinan’a “Kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olacak” bir cami yapılması için emir vermiştir. Atik Sinan; emri başının üstüne alıp çalışmalara başlasa da yüksek mermer sütunlarını kendi hesaplarına göre ölçüp biçerek kestirdiği için caminin Fatih’in istediği gibi heybetli olmasını sağlayamaz. Cami’yi gören Fatih, haliyle “Kubbesi Ayasofya’dan büyük olsun” emrine neden uyulmadığını Atik Sinan’a sorar ve mimar; olası büyük bir depremde caminin yıkılacağından korktuğu için böyle bir çalışma yapmak zorunda olduğunu, her hangi bir kasıt ile emre karşı gelmediğini anlatır.
Fakat Fatih, hem emrine karşı gelindiği için, hem de Rum Mimar’ın özellikle Ayasofya’dan büyük bir cami yapmak istemediğini düşündüğü için mermer sütunlarını kesen ellerin kesilmesi emrini verir.
Mimar önce emrin geri dönüşü olmadığını düşünse de, çevresindeki insanların da cesaretlendirmesiyle haklı olduğunu düşünür ve pekişen güveni ile “İstanbul’u fetheden, fatihler fatihi, Padişah Fatih Sultan Mehmet”i hakkını aramak adına Kadı Hızır Bey’e şikayet eder.
Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanmış olan ve Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey de mimarı dinledikten sonra dava açılması için haklı sebepler olduğuna karar verir ve padişahı mahkemeye çağırır.
Karşılıklı savunmalar yapıldıktan sonra Kadı Hızır Bey, Fatih’i suçlu bulur ve kendisinin mimara uygulacak olduğu cezayı, yani ellerin kesilmesi cezasını Fatih’ çevrilmesini uygun görür.
Bu kararı duyan Mimar Atik Sinan ise kulaklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikayetini geri çekmek ister. Kadı, bu durumu göz önünde bulundurarak cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir tazminat ödenmesi hükmünü verir.
Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde anlattığına göre bu karardan sonra Fatih cebindeki demir sopayı çıkartır ve kadıya: “Eğer sen Allah’ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin, bununla başını parça parça edecektim” der.
Bu durumun ardından Kadı Hızır Bey de belindeki kamayı çıkartıp cevap verir: “Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim”der.
Ve mimarın yapmış olduğu bu cami, 1766 yılında yaşanan bir depremden sonra yıkılmış ve yerine Fatih Külliyesi yapılmıştır.
Bir ülkedeki huzur ve güvenin teminatı, o ülkedeki adalet sisteminin sağlıklı olmasıdır. Adalet her vatandaş için anayasal bir haktır ve herkes adil olmak zorundadır. Peygamber Efendimiz’in bir hadisinde de dediği gibi: Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır.
Saygılarımla…