1. İsminiz, ne zaman ve nerede doğdunuz?
Adım Bülent Fil. 1964 yılı nisan ayında İstanbul’da doğdum.
2. Doğduğunuz yılın veya şehrin bugünkü yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyor musunuz?
Üniversite yıllarına kadar İstanbul’da Emirgan Boyacıköy semtinde yaşadım. O yılların ve yaşadığım çevrenin bugünkü yaşam tarzımın temelini oluşturduğunu söyleyebilirim. Çocukluğumuzun tamamını ve gençliğimizin büyük bir bölümünü 1980 öncesinde geçirenler bunu daha iyi anlarlar ve benimle aynı fikirdelerdir diye düşünüyorum. O dönemin siyasi yapısı tam bizim gençlik yıllarımıza denk gelmiş ve yaşamımızda etkili olmuştu. Zor yıllardı.
3. Lise veya üniversite yıllarınızdan aklınızda kalan Okulla ilgili bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
İzninizle ilkokuldan başlayarak üniversite hayatıma kadar yaşamımda çok önemli rol oynamış üç olaydan bahsetmek istiyorum. İlkokul 5. Sınıfında okulun kantininde görevliydim. Bir gün okul müdürü nedenini tam anımsayamadığım bir nedenle beni odasına çağırdı. “Buyurun hocam beni çağırmışsınız” dedim. Müdür bey bir anda hiddetlendi ve bana o yaşımda unutamayacağım harika bir ders verdi ve dedi ki “hoca camide olur, burası öğretim kurulu, burada öğretmenler var.”
Ne gariptir ki üniversite yılları ve sonrasında ise hocam lafı ağzımızdan hiç düşmedi. (ODTÜ de hocam demek sınıf ayrımı yapmadan birbirine hitap etmekti.)
Lise son sınıfta ise matematik dersinde öğretmenimiz tahtaya bir problem yazıp çözmemizi istemişti. Birer birer arkadaşların defterlerine bakıp kontrol ediyordu ve henüz doğru çözen yoktu. Benim yanıma geldi, çözümüme baktı ve aniden hafif bir tokat attı. Korkuyla döndüm, “aferin problemi bir tek sen çözmüşsün” dedi. O tokat da aldığım en ilginç tebrik idi. Yaşamımızın birçok evresinde bu tip davranışların hep varlığına şahit olmuşuzdur.
Üniversite yıllarımın başlarında ise her iki haftada bir Cuma akşamı hep aynı saatte aynı otobüs firmasıyla Ankara’dan İstanbul’a ailemin yanına giderdim. O zamanlar yol yaklaşık sekiz saat sürerdi. Daha Ankara İstanbul arasında otoban yapılmamıştı. Çok iyi anımsıyorum, 26 Nisan 1985 Cuma akşamı saat 23:30 seferi için biletimi almıştım. Bu arada da bölüm dışından aldığım, yanılmıyorsam tarih dersi, devamsızlık nedeniyle dersi tekrar etme tehlikesi ile karşı karşıyaydım. Dersin öğretmeni ile konuştum, o da bana “Pazartesi senin için bir sınav yapacağım geçersen sorun yok” dedi ve ben de biletimi değiştirip Ankara’da kaldım ders çalışmak için. Benle birlikte birçok kişi için dönüm noktası sayılabilecek bir olay oldu ve maalesef benim bineceğim otobüs Bolu Dağı’nda uçuruma yuvarlanarak aralarında bizim üniversitenin öğrencilerinin de olduğu 20 kişinin ölümüne neden oldu. Hayatın ne kadar ince bir çizgide seyrettiğini anlamıştım. O kazada yaralı kurtulan birçok insan vardı, ben de otobüste olsaydım belki kurtulanlar arasında olabilirdim ama ölenlerin arasında olmak da mümkündü. Dolayısıyla hayata bakış açımın o olaydan sonra değiştiğini söyleyebilirim.
4. Mesleğinizi son anda mı seçtiniz yoksa çocukluktan beri istediğiniz bir meslek miydi?
Mesleğimi seçmemdeki tek unsur kendisini 3 yıl önce kaybettiğim babamdır. Lise yıllarında yaz tatillerinde babam ile beraber kısa süreliğine de O’nun işyerine gider ona yardımcı olmaya çalışırdım. Babam gemilerdeki arızalı makineleri tamir ederdi. Makinelerden ve babamın işine olan saygısından etkilenip bu işin mühendisi olmaya karar vermiştim. Sonrası malum, kendimi ODTÜ Makine Bölümünde buldum.
5. Halen içinde bulunduğunuz iş, mesleğinizle ilgili mi?
Baştan söyleyeyim maalesef değil.
İyi bir üniversite ve bölümden mezun olunca ister istemez sahip olduğunuz mesleği yapmak istiyorsunuz. İlk çalışma hayatıma Lassa Lastik fabrikası Araştırma ve Geliştirme Bölümünde (ARGE) başladım. Daha sonra Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş., (halk arasında TAİ olarak bilinir) şirketinde İş Geliştirme Bölümünde çalıştım.
Aynı dönemde yine makine mühendisi eşimle tanıştım ve evlendim. TAİ’de çalışırken eşimle birlikte yurtdışına gitmek ve hayatımıza yurtdışında devam etmek istediğimize karar verdik ve Avustralya’ya neredeyse göç ettik.
Yaklaşık 11 sene Avustralya’da güzel bir hayatımız oldu. Ancak ülkemizin hasreti mi desek, ne desek bilmiyorum ama onca yıldan sonra Türkiye’ye dönmeye ve sıfırdan başlamaya karar verdik. Saçlarım çabuk beyazlamış ama dökülmemişti. İstanbul’a döndüğümde kendi işimi kurmak için uğraşılar yaparken insanların yolda yürürken dönüp bana dikkatli dikkatli bakmaları dikkatimi çekmişti. O zamanlar hafif bir top sakalım vardı, saçlarım da neredeyse bembeyaz. Sordum soruşturdum hep aynı cevap geldi, o zamanlar bir giyim firmasının reklamındaki Hintli mankene benzetiyorlarmış beni.
Birkaç arkadaşımın da desteklemesi de bir yana, birçok sinema filminin çekildiği Emirgan çevresinde doğup büyümekten olsa gerek ilgimin de olduğunu itiraf etmeliyim, film sektörünün içinde buldum kendimi. Değişik bir görsellikle birlikte, birkaç deneme çekiminin ardından yönetmenlerin dikkatini çekmişim. Yurtdışında olduğum bir dönemde beni aradılar ve 4-5 bölümde oynamak üzere, Yaprak Dökümü dizisine çağırdılar. Dizi tuttu, benden de memnun kalınca, 4-5 bölüm oldu 4,5 sene. Yaman Güner karakterini canlandırdım.
Yaprak dökümü dizisinden sonra ise yaklaşık iki yıl süren ve her gün çekilip her gün gösterilen günlük dizi Dinle Sevgili’de 245 bölüm oynadım. Nebil Özgentürk’ün hazırladığı ‘sanatımızın Hatıra Defteri’nde Ruhi Su’yu canlandırdım. Daha sonralarda ise birkaç kez konuk oyuncu olarak bazı dizilerde rol aldım. Makine mühendisliğini oyunculuğun yanında rafa kaldırdım diyebilirim.
6. Size para kazandıran işinizden farklı olarak bir hobiniz var mı?
Ağaç ile uğraşmayı seviyorum, yani marangozluk ve cila. Başlarken merakım da vardı ama biraz da mecburiyetten dolayı bu hobim oluştu. Eminim bizim yaş gurubumuzda olanlar hatırlar, eskiden hemen her mahallede bir marangoz olurdu, şimdi internete başvuruyoruz marangoz bulmak için. Evde ufak tefek marangoz işleri için usta bulamayınca ya da buluyorsunuz ama burun kıvırıp gelmeyince iş başa düşüyor. Cila derken de gomalak ciladan bahsediyorum. Çok meşakkatlidir ama bitirdiğinizde duyduğunuz haz her şeye değer, tavsiye ederim.
Yapılması emek, zahmet ve sabır isteyen gomalak cila mobilya sektörünün vazgeçilmezi olmakla birlikte nostaljik yanı daha ağır basmaktadır. Gomalak doğal bir malzeme olup Hindistan’da yetişen lak böceğinin gerisinde bıraktığı bir salgıdır. Alkolle ve ispirto ile çözülür, vernik gibi kötü bir kokusu olmadığı için kullanımı kolay bir cilalama yöntemidir. Beni dinlendiren ve günlük hayatın problemlerinden uzaklaştıran bir hobi.
7. Hayatta hiç hata yaptığınızı düşünüyor musunuz, eğer birkaç hatadan bahsederseniz, en büyük hata neydi söyleyebilir misiniz?
Hata yapmayan ya da yaptığı bir şeyden şu ana kadar pişman olmamış birisi var mıdır? Bence yoktur. Sonuçta sadece insanız. Hata yaparız. Ama önemli olan hatalardan sonra doğruyu bulmaktır. Ben ise hayatımda doğruları bulduğumu düşünüyorum.
8. Diyelim ki bir ülkeye gittiniz ve istiyorsunuz ki sizi tanıyan herkes oraya gitsin, hangi ülke olurdu sizin tercihiniz? Ve neden?
Ben ve ailem birkaç değişik ülkede yaşadık. Örneğin Avustralya’da yaklaşık 11 yıl, Almanya’da 2 seneden fazla yaşadık. Benim Türkiye’de dizilerde oynadığım dönemde, eşimin de İsviçre’de çalışmaya başlaması ile 12 yıllık da bir İsviçre maceramız var. Bu arada kızım Yeni Zelanda’da üniversiteye gitti ve şu an Macaristan’da çalışıyor. Eğer Türkiye’ye uzaklığı sorun etmezseniz, bana göre yaşanacak yegane ülke Yeni Zelanda’dır. Doğası muhteşem, insanları harika, topraklar volkanik olduğundan verimli, aynı zamanda bol yağmur da var. İklim ne sert ne çok sıcak. Fazla nüfusları yok, yemekler harika. Trafik büyük şehirlerimiz kadar olmasa da sabah ve akşam saatlerinde yoğun. Ev fiyatları yüksek olmakla birlikte, hava temiz. Gelir seviyesi de Türkiye’nin neredeyse 2 katı. Orası uzak derseniz, Avrupa’dan önerim İtalya.
9. Hayatınıza devam etmek için, birkaç seçenekten birini seçmek durumunda kaldığınız oldu mu?
Tabi ki insan yaşantısının her evresinde bazen iki bazen daha çok alternatifle karşılaşıyor ve aralarından birini seçmek zorunda kalabiliyor. Biz de hayatımıza devam etmek için karşımıza çıkan alternatifleri eşimle birlikte eledik. Bize uygun olanına birlikte karar verdik. Şu ana kadar da genelde hep doğru yaptığımızı düşünüyorum. Geriye dönüp baktığımda Avustralya’ya gitmeseydik belki Türkiye’de ya kendi işimizi kurmuş olurduk, ya da bir şirkette çalışmaya devam ederdik diye düşünüyorum. Belki de saçlarım dökülür kimse beni bir mankene benzetmezdi. Yok yok böylesi iyi olmuş, ben makine mühendisi olmaktan, bir süre mühendis olarak çalışıp işverenlerime katkıda bulunmaktan ve son olarak da 13 senedir dizi sektörünün içinde bulunmaktan mutluyum.
10. Son soru: Başkasının gözünden kendinizi nasıl tanımlarsınız?
İnsanın kendisini başkalarının gözünden tarif etmesi biraz güç bence ama, dürüst, güvenilir, adil ve neşeli olarak tanımlanmak beni fazlasıyla mutlu eder.
İçinde bulunduğumuz evrenin yaşının 13 milyardan fazla olduğu hesaplanmış. Kabaca, 13.374.000.000 yıl. İnsan ömrünün ortalama 70-80 yıl olduğunu düşünsek, kaç nesil sığar acaba bu oluşum içine? Bugünden itibaren evrenin oluşumundaki süre kadar daha var olacağını düşünelim, insan ömrü gerçekten göz açıp kapayana kadar geçen süre kadar kısacık gelmiyor mu? O zaman hayatta olduğumuz süreyi iyi değerlendirmemiz gerekmez mi, kavgalardan uzak durup, hayatımızı ve çevremizdekilerin hayatını iyileştirmek için çabalamamız gerekmez mi?
Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…